2 Kasım 2009 Pazartesi

Belaya "Belâ" Diyebilmek...



Bugün okuduğum bir cümle beni derinden etkiledi.
Duanın ehemmiyetini anlattığını bir risalesinde Üstad'ın, [Risale-i Nur'Un belki bir anlamda ilk eseri denebilecek, Nur'un İlk Kapısı isimli eserinde Bediüzzaman'ın]duaya her halükarda cevap verildiğinin, fakat bunun her daim kabul suretinde görünmediğini açıkladıktan sonra şu cümleyi söylemiş Bediüzzaman:

"Belki de o beliyyeler o duaları söylettirmek içindir."

İşte bu cümle beni derinden etkiledi.

Düşünsenize, her başımıza gelene bu gözle bakabilsek nice olurdu hayatımız?
Depresyondan, stresten bahsedebilir miydik? Ya da kimi batılı filozofların içine düştüğü absurdlük algısı uğrar mıydı semtimize?

Bu nazarla bakıldığında, veba da O'na duanın, Rahmeti Sonsuz'a sığınmanın bir vesilesi olur, H1N1 virüsü de.

Taha Suresi'nin başında buyrulduğu gibi[Taha:2], Cenab-ı Hakk kulunun müşkil duruma düşmesini istemez, ona abesiyet duygusu vermek istemez, abes iş yapmaz. Hakim-i Rahim olan Allah, Kur'anını kuluna O'nu müşkil duruma sokmak, şikayet sebebi olabilecek durumlara düçar kılmak, O'nu bedbaht etmek için indirmediği gibi, Kudret kitabı olan kainatı ve içinde yaşadığımız hayatı, ve bu hayatta karşımıza çıkan irili ufaklı bütün hadiseleri, ki bunlar da Cenab-ı Hakk'ın kevni ayetleridir, de biz kullarını zor duruma düşürmek için yaratmıyor. Nasıl ki Kur'an insana diriltici ayetleriyle hidayet yolunu gösteriyor, bütün dertlerine rahmetli bir şifa kaynağı oluyor, aynen öyle de kainat ve içinde yaşanan hadisat da insana hidayet rehberleri, ve rahmet hazinesi şifa kaynakları oluyor.

İşt bu nazarla bakarsak bela dediğimiz şeylerin aslında bizden elest bezminde dediğimiz gibi "belâ" cevabı bekleyen ilahi davetler olduğunu görür, davete duayla icabet eder, belâ der O'na sığınırız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder