22 Kasım 2009 Pazar

"Aşağılık Maymunlar" ve H1N1



Bakara Suresi'nde Cenab-ı Hakk Musa aleyhisselam kıssasından bahsederken, bir yerde İsrailoğullarına hitaben şöyle diyor: "kûnû gıradeten hâsiîn" (aşağılık maymunlar olun!)

65. ayet-i celîle'de geçiyor bu ifade, cümlenin öncesinde de şu gerekçe var; cumartesi yasağının çiğnenmesi, bunun bilindiği halde bir şeyler yapılmaması.

Aslında zaten bu noktaya gelene kadar İsrailoğulları bir çok hata işlemişlerdi Allah'a karşı. Hatta bu ayetten 2 önceki ayette de İsrailoğullarının üzerine Tur Dağı'nın kaldırılmasından bahseder Cenab-ı Hakk.

Bakara Suresi'ne adını veren sığır meselesi gelir bir kaç ayet sonra da. Bir türlü kesmek istemezler kurbanı,sürekli bir kılıf aramaya çalışırlar içlerindeki gönülsüzlüğe.

Hatta bütün bunlardan sonra Cenab-ı Hakk 74. ayet-i celilede kalbleriniz katılaştı, taşlardan da katı oldu der İsrailoğullarına.

İşte tam bu kıssayı okurken bugünler aklıma geldi.
Kendi hayatım.
Ve içinde yaşadığım toplumun hayatı.
Enfüsi ve afaki dünyam.

İnsan cesed ve ruhtan müteşekkil bir varlık ve hem hayvani hem nebati hem melekuti boyutları var insanın. Eğer cesed ön plana çıkarsa, ruh unutulursa o insanın hayvanlaşmasından söz edilebilir.

İşte bu maymunlaşma ayetini de bu zamanda böyle anlamaya çalıştım, yani belki direkt fiziki anlamda maymunlaşan, hayvana dönen insanlardan söz edemiyoruz ama cesedin ruha hakim olması, kalplerin katılaşıp taş kesilmesi anlamında bir hayvanlaşma, hatta hayvandan da aşağılaşmadan söz edebiliriz.

Tam bu noktada geçenlerde enfeksiyon hastalıkları uzmanı sevgili bir abimle yaptığımız sohbet hatırıma geldi.

Bugünlerde herkesin dünyasını meşgul edegelen H1N1 virüsüyle ilgili sohbet etmiştik biraz. Ondan bana ilginç gelen şu bilgiyi öğrendim: aslında bu virüs yeni bir şey değil, virüs taksonomisinde çoktandır yeri olan adı sanı bilinen, çok önceden H1N1 diye isimlendirilen bir virüs.

Fakat yeni olan şu: virüs normalde, adından da anlaşılacağı gibi, sadece hayvandn hayvana bulaşabilen bir virüs iken, virüsün mutasyona uğrayıp insandan insana bulaşabilecek bir mahiyete bürünmesi.

İşte bu nokta ilginç geldi bana.

İsrailoğullarının toplumsal suçlarına karşılık Cenab-ı Hakk'In verdiği toplumsal bir ceza olan maymunlaşma misali, günümüz insanının cesedini ruhuna ve kalbine hakim kılması neticesinde belki de son yüzyılda böyle ilginç mutasyonlarla toplumsal bir mesaj verilmek isteniyor gibi hissettim.

Kuş gribinde de aynısı olmuş, normalde sadece kuşlardan kuşlara geçebilen bir hastalık iken insandan insana geçme özelliğini kazanmış virüs.

Her şeyin en doğrusunu Allah bilir.

Bence düşünmeye değer bir nokta.

Bütün hayvanlaştırma çabalarına karşı yeniden toplumsal bir insaniyet hareketine ne dersiniz?

10 Kasım 2009 Salı

Yeryüzü Doktorları '09 Kurban Kampanyası



Yeryüzü Doktorları 5 senedir olduğu gibi bu sene de Afrika'da kesilmek üzere kurbanlarınızı kabul ediyor.

Bu seneki kurban bedeli 100 USD/150 TL olarak belirlendi.
Vekaletlerinizi vermek için son tarih 28 Kasım, yani Kurban Bayramı'nın 2. günü.

Yeryüzü Doktorları aracılığıyla vacip kurbanlarınızı kestirebileceğiniz gibi adak ve diğer nafile kurbanlarınızı da Kara Kıta'ya gönderebilirsiniz.

Afrika'da görülen hemen her hastalığın altında açlığın yattığı düşünülürse, kurbanlarınızın sadece muhtaç insanları doyurmakla kalmayıp, açlığa dayalı hastalıklardan da korunmalarına vesile olacağını unutmayınız.

Ayrıntılı bilgi için: www.yeryuzudoktorlari.org

Kurbana erip, O'na yaklaşmak duasıyla...

9 Kasım 2009 Pazartesi

Taner Yüncüoğlu'ndan Yağmur

Yeryüzünün Umudu



Yeryüzünün Umudu: Yeryüzü Doktorları

2000 yılında İngiltere’de Doctors Worldwide ismiyle kuruldu Yeryüzü Doktorları Derneği. Misyonunu 3 aşamalı olarak tanımlamıştı: AKUT dönemi acil sağlık yardımları, sonrasında önleyici sağlık hizmetleri, ve son olarak da sağlıkta kalıcı ve sürdürülebilir iyileşme sağlamaya yönelik rehabilitasyon ve eğitim hizmetleri.
9 sene boyunca 4 kıtada 23 ülkede bu misyonu yerine getirmeye çalıştı Yeryüzü Doktorları. Tsunami felaketinden sonra akut hizmetleri için Aceh’deydi, Endonezya’daydı. Bombalar altındaki Lübnan ve Filistin’deydi. Fakirliğin ve dolayısıyla sağlık yardımına ihtiyacın sürekli olduğu Kara Kıta’nın sürekli yanında oldu: Nijer’de, Kongo’da, Kenya’da…

2004 yılında Türkiye şubesi açılınca, derneğin faaliyetleri daha da hız kazanmaya başladı.

Din, dil, etnisite ayrımı yapmaksızın her zaman muhtaçların yanında oldu Yeryüzü Doktorları. Yardım yapmada tek kriterleri ihtiyacın ölçüsü oldu hep.

İnsanlığının gereğini yerine getirmek endişesiyle yanıp tutuşan gönüllü doktorlarıyla, hemşireleriyle, teknisyenleriyle hep bir yaraya merhem olmak, bir insanı daha acılarından kurtarmak, onların ıstıraplarına ve sonrasında sevinçlerine ortak olmak amacıyla hareket etti hep Yeryüzü Doktorları.

En büyük sermayesi gönüllülerinin gönülleri olan Yeryüzü Doktorları, neredeyse bütün faaliyetlerini hep onların yardımlarıyla gerçekleştirdi.
Halen sürdürülmekte olan projelerden birkaç örnek:

1. Filistin Gülümseyen Çocuklar Projesi: Filistin’in Batı Şeria bölgesinde dudak-damak yarığı vakalarının çok sıklıkla görülmesine karşın bölgede bir tek dahi plastik cerrahın olmaması nedeniyle birçok insan hayatı boyunca bu hastalıkla yaşamak zorundaydı. Durumu değerlendiren Yeryüzü Doktorları periyodik olarak yılda 2 defa plastik cerrahi ekipleri göndererek Filistinli çocuklara umut oldu, yüzlerce hastayı iyileştirdi.

2. Nijer Umut Menekşeleri Projesi: Çocuk yaşta evlenmek ve anne olmak zorunda bırakılan Nijerli küçük annelerin umudu oldu Yeryüzü Doktorları. Obstetrik fistül hastalığıyla yüz yüze gelen genç annelerin gönderilen jinekoloji ekipleriyle sağlıklarına kavuşması sağlanmakla kalmayıp, toplumdan soyutlanmalarının da önüne geçilmiş oldu. Ayrıca soruna yerel kaynaklarla kalıcı bir çözüm sağlanabilmesi için bir Fistül Hastanesinin temelleri atıldı, hastane neredeyse tamamlanmak üzere.

3. Nijer Göz Nuru Projeleri: Toplumda çoğunluğun en az bir gözünün katarakt ile perdeli olduğu Nijer’de binlerce insanın gözlerinin dünyaya, hayata, ışığa ve umuda açılması sağlandı bölgeye defalarca giden gönüllü göz uzmanlarınca.
Bu ve benzeri daha nice projeleri hayata geçiren Yeryüzü Doktorları, “Orada ve Her Yerde” yeryüzüne umut olmaya devam ediyor.

[Avrupa Sağlık Dergisi için yazılan tanıtım yazısıdır.]

2 Kasım 2009 Pazartesi

Belaya "Belâ" Diyebilmek...



Bugün okuduğum bir cümle beni derinden etkiledi.
Duanın ehemmiyetini anlattığını bir risalesinde Üstad'ın, [Risale-i Nur'Un belki bir anlamda ilk eseri denebilecek, Nur'un İlk Kapısı isimli eserinde Bediüzzaman'ın]duaya her halükarda cevap verildiğinin, fakat bunun her daim kabul suretinde görünmediğini açıkladıktan sonra şu cümleyi söylemiş Bediüzzaman:

"Belki de o beliyyeler o duaları söylettirmek içindir."

İşte bu cümle beni derinden etkiledi.

Düşünsenize, her başımıza gelene bu gözle bakabilsek nice olurdu hayatımız?
Depresyondan, stresten bahsedebilir miydik? Ya da kimi batılı filozofların içine düştüğü absurdlük algısı uğrar mıydı semtimize?

Bu nazarla bakıldığında, veba da O'na duanın, Rahmeti Sonsuz'a sığınmanın bir vesilesi olur, H1N1 virüsü de.

Taha Suresi'nin başında buyrulduğu gibi[Taha:2], Cenab-ı Hakk kulunun müşkil duruma düşmesini istemez, ona abesiyet duygusu vermek istemez, abes iş yapmaz. Hakim-i Rahim olan Allah, Kur'anını kuluna O'nu müşkil duruma sokmak, şikayet sebebi olabilecek durumlara düçar kılmak, O'nu bedbaht etmek için indirmediği gibi, Kudret kitabı olan kainatı ve içinde yaşadığımız hayatı, ve bu hayatta karşımıza çıkan irili ufaklı bütün hadiseleri, ki bunlar da Cenab-ı Hakk'ın kevni ayetleridir, de biz kullarını zor duruma düşürmek için yaratmıyor. Nasıl ki Kur'an insana diriltici ayetleriyle hidayet yolunu gösteriyor, bütün dertlerine rahmetli bir şifa kaynağı oluyor, aynen öyle de kainat ve içinde yaşanan hadisat da insana hidayet rehberleri, ve rahmet hazinesi şifa kaynakları oluyor.

İşt bu nazarla bakarsak bela dediğimiz şeylerin aslında bizden elest bezminde dediğimiz gibi "belâ" cevabı bekleyen ilahi davetler olduğunu görür, davete duayla icabet eder, belâ der O'na sığınırız.